2 Mart 2008 Pazar

TARİH ÖNCESİ SANAT

“ Geçmişten habersiz olmak demek her zaman çocuk kalmak demektir. “ CİCERO

TARİH ÖNCESİ SANAT
Yazının kullanılmasını baz alarak tarih devirlere ayrılmaktadır. Yazı Sümerler tarafından M.Ö. 3200'de ilk kez kullanılmıştır.Tarih öncesi devirlere ait bilgilerimizi yeni bir bilim olan ve 19. yy kurulan Prehistorik Arkeoloji vasıtası ile elde ediyoruz.Uygarlık yönünden tarih öncesinde iki büyük çağ görürüz.
Bunlar; Taş Devri ve Maden Devridir.


YAZININ KULLANILMASINA GÖRE DEVİRLER

1- TARİH ÖNCESİ DEVİRLER (PREHİSTORİK)
A-TAŞ DEVRİ
Kabataş Devri (Paleolitik Devir) M.Ö. 60.000 - 10. 000
Yontmataş Devri (Mezolitik) M.Ö. 10. 000 - 8000
Cilalı Taş Devri (Neolitik) M.Ö. 8000 - 5000

B-MADEN DEVRİ M.Ö. 5000 - 3200
Bakır Devri (Kalkolitik Devri) M.Ö. 5000-4000
Tunç Devri (Bronz Devri) M.Ö 4000-1200
Demir Devri M.Ö. 1200-500

2-TARİH DEVİRLERİ (HİSTORİK)
A-İLKÇAĞ M.Ö. 3200 - 476
B-ORTAÇAĞ 476 - 1453
C-YENİÇAĞ 1453 - 1789
D-YAKINÇAĞ 1789- ...

TARİH ÖNCESİ DEVİRLER VE SANATLARI

PALEOTİK DÖNEM M.Ö. 600.000 - 10.000

Günümüzden yaklaşık 400 bin yıl önce bu insanlar mesken olarak doğanın onlara vermiş olduğu mağraları ya da açık havada çalı çırpı ve hayvan postlarıyla yaptıkları çok ilkel barınakları kullanıyorlardı. Bu barınaklar besin kaynaklarına göre değişmekteydi. Bu çağdaki yani buzul ve buzulla rarası dönemin insanları avcılık ve toplayıcılık yapıyorlardı. Çakıl taşlarından yada etraflarında buldukları metaryallerden basit aletler yapıyorlardı. Bu aletlerin teknolojik gelişimine göre bu dönem alt,orta ve üst paleotik dönem olarak üç ana bölüme ayrılmaktadır.
Paleotik dönem'de Avrupa’da özellikle Fransa ve İspanya'da insanlar çoğu kez derin,ulaşılması hemen hemen olanaksız yörelerde, kimileri göz alıcı kümeler halinde oyma ,boyama resimler yapmışlardır. Resim sanatının en iyi örnekleri arasında yer alan Fransa'nın Periford yöresindeki Lascaux ve Kuzey İspanya'nın Cantabrian yöresindeki Altamira mağrasındaki betimlemeler 20 bin yıl önce yaşamış halkların ürünleridir.(1) .
Paleotik dönemde Anadolu da en eski yerleşme yeri İstanbul'daki Küçükçekmece gölünün kuzey ucundaki Yarımburgaz Mağrasıdır.Alt paleotik dönemden başlayıp Roma-Bizans dönemine değin süreklilik gösteren 16 tabaka içerir.
Anadoludaki ikinci önemli yerleşme yeri de Antalya'nın 30km kadar kuzeybatısında yer alan Karain Mağrasıdır. Alt paleotik çağdan başlayıp Roma çağına kadar süren 8 tabaka ortaya çıkarılmıştır.Bu mağrada üst paleotik döneme ait hayvan figürleri ile kazı bezemeli çakıl taşları bu çağ avcılarının zevkinin göstergeleri arasındadır.
Güneydoğu Anadolu’da Samsat yöresindeki Şehremuztepe, Antakya'da Samandağ’da Çevlik,Antalya da duvarında öküz resmi olan Öküzini, Gaziantep'te Dülük vadisinde Şarklı Mağrası paleotik döneme ait yerleşmelerdir,
Bu dönemde varlığını koruyabilmek için sürekli olarak acımasızca bir savaşın içinde bulunan ilk insanların ortaya koydukları eserler bir amaca yönelik, kullanılmak için yapılan bir sanattır; dine ve av büyüsüne hizmet eder.Bugün de yeryüzünde yaşamakta olan ilkel topluluklardan da bildiğimiz gibi,bir resme sahip olmak,o resmin canlandırdığı şeye sahip olmakla bir tutulmaktadır.Erken Dönemde insanlar nerde yaşarlarsa yaşasın sanat toplumsal ve kültürel etkinliklerin bir öğesi olmuştur. Paleotik dönemde kilden yada taştan yapılmış kadın figürlerine bilim adamları Venüs adını takmıştır.Göğüs ve kalça bölümleri cinsellik ve doğurganlığı simgelemek üzere iyice abartılı bir biçimde işlenmiştir.(2)
Fildişine oyulmuş mükemmele yakın minyatür at betimlemeleri, mağara duvarına yapılmış görenleri ürperten dev boyutlarda renkli bizon,at,mamut resimleri, rengeyiği boynuzuna işlenmiş ilginç kompozisyonlar(bir fok,bir somon,bir yılan,bir minik çiçek,kimi yapraklar ve başka işaretler),gerdanlık olarak pek çok etçil hayvanın dişi,mağralara gizemli bir biçimde düzenlenmiş imgeler,yarı insan yarı hayvan canavar figürleri işte bütün bunlar paleotik dönemin sanatını oluşturuyor.


MEZOLİTİK DÖNEM M.Ö. 10.000 - 8000
Günümüzden 12 bin yıl önce Paleolitikten Neolitike geçişi hazırlayan ara bir evreydi.Buzulların kuzeye doğru çekilişiyle günümüzdekini andıran yeni çevre ortamları yaratılıyordu.İklim gittikçe yumuşamaya başlamıştır.Bitki örtüsü de sıklaşmaktadır.Irmak,göl ve deniz kıyılarında daha uzun kalınmasının sonucu olarak avcı-balıkçı kültürü gelişmiştir.Bazı yerlerde de sürekli kalınması sonucu tarla kültürü belirmeye başlar
Anadolu da bu dönem en önemli yerleşim merkezleri Antalya'nın 50km güneybatısındaki Beldibi ve Belbaşı Mağaralarıdır.
Bu dönemim en çarpıcı özelliği mikrolit denen küçük taş aletlerdir. Bu dönemde ortaya çıkan yeni hayvan türleri, insanları avcılıkta önemli bir teknolojik gelişmeye zorlamış ok ve yay keşfedilmiştir.
Kimi Mağaralar kırmızı boya ile yapılmış insan ve hayvan resimleriyle süslenmesi bu dönem insanının sanatsal yaklaşımlarda bulunduğunu gösterir.
Bu devirde yapılan resimler mağaraların kuytu karanlıklarında kalmayıp kaya yüzeylerine kazılarak,çizilerek ve boyanarak yapılmıştır.(B.Sahra’daki resimler)
Daha önceki dönem sanatlarında grup resimlerinin olmamasına karşın ,mezolitik dönem de toplu yapılan av sahneleri,birbirleriyle savaşan insan resimleri karşımıza çıkar.Eskinin gerçeğe çok bağlı resimlerini,bu çağda önemli olanı vurgulayan,soyutlayan bazen de sadece çizgisel simgeler oluşturan bir sanat almıştır.

SANAT’TA İLK SOYUTLAMANIN BAŞLAMA NEDENLERİ

Buzul çağının sonuna kadar Eski Taş Çağı’nda insanlar yiyeceklerini doğadan hazır alarak temin ediyorlardı.Avcılık yapıyor,yabani meyveleri topluyorlardı.Taştan baltasını,ağaçtan yay ve mızrağını,kafataslarından kap kaçağını yapıyordu.Avı için büyü yapıyor tuzaklar kuruyor, avını kayalara resmeder ve resimde onu öldürürdü.Böylece avını yakalayacağına inanıyordu.Yani insanın tüm düşüncesi hayvanla ilgiliydi.Henüz neyin iyi neyin kötü olduğunu bilmemekteydi.Yani günah fikri henüz onda yoktu.
Diğer bir deyişle Eskimolar gibi neşeli,sağlıklı bir vahşidir.
Ölüleri, ölüye ait eşyalarla birlikte gömülüyor.Buzul çağı insanının öldükten sonra yaşamın devam ettiği inancı vardır fakat yaşadıkları dünya ve öteki dünya hakkında pek fazla bilgiye sahip değillerdir.Bu çağın resimlerinde bir şey üzerinde kafa yormak olmadığı gibi,düşünülmüş soyut anlamda ulvi bir tasarım da yoktur.Tamamen içinde yaşadıkları somut dünyayı yansıtırlar. Devrin sonunda Mezolitik’e gelindiğinde insan artık bizzat kendini gözlemlemektedir.
Resimlerdeki hayvan betimlemeleri azalmış,bunun yerini insanın kendisi almıştır.
İnsanoğlu’nun tüketicilikten üreticiliğe geçmesiyle büyük değişikler başlamıştır.Toprağa yerleşiliyor,köyler kuruluyor.Kalabalık bir insan topluluğunun çalışması,toprağın ürün vermesi fikri,bereket sırrı,ölüm ve doğum üzerine düşünme,tohumun verimliliği üzerine ve hava-güneş-yağmur üzerine oluşan endişeler ortaya çıkıyordu.Mevsimler izleniyordu.Bitkiler gözlemlenirken,yağmur ve rüzgar gibi görünmeyen kuvvetlerin varlığı ise hükmeden bir tanrı fikrini doğuruyordu.Tanrı’nın insanlara hakim olduğu, yiyeceklerini verdiği bereket düşüncesi ile ortaya çıkıyor. İnsan düşüncesi böylece bereket- can –evren tasavvuruna varıyor.İnsanoğlunun kafasında, Buzul Çağının somut dünyası dışında,soyut tasarımlar dünyası oluşmaya başlıyor.Yani diğer bir deyişle insanda kendi bilinci doğuyor.İnsan düşünmeye başlıyor ve tüketici konumundan ,kendi gücü ile varolabilme çabasına geçiyor.Düşündüğü şeylere ad veriyor.Buzul çağı insanının somut dünyası dışında ,mezolitik çağ insanı soyut bir dünya kurmaya başlıyor,.Düşünce sisteminde meydana gelen değişiklikle resmin konusu hayvandan bağımsız hale geliyor.Verimlilik, büyüme,gelişme gibi kavramların nedenleri görülebilir olmadığından,resimde ifadeler semboller aracılığıyla tasvir edilmeye başlanıyor.Örneğin, verimlilik kadın ve su sembolleri ile ifade ederken,bir çemberin dörde bölümü mevsimleri,
Bereket ise yılan ve ay sembolleri ile ifade edilmektedir.Toprağa yerleşmenin bir sonucu olarak kadın heykellerinde çoğalma görmekteyiz.

NEOLİTİK DÖNEM M.Ö. 8000 - 5000
Günümüzden 10 bin yıl önce bu dönemde taş ve topraktan yapılan objelerin yüzeyleri düzgün ve parlatılmıştır. Bundan dolayı bu döneme Cilalı Taş Dönemi de denir.Çağımızın sosyo-ekonomik düzenini oluşturan dönemdir.İnsanoğlunun en büyük devrimlerinden birinin gerçekleştiği çağdır. Bu büyük devrim üretimdir.Üretimin bir sonucu olarak ta sürekli barınmayı sağlayacak ilk köyler bu dönemde oluşur.Eskinin soğuk,nemli,karanlık mağaraları terk edilmeye başlandı.Avcılık ve besin toplayıcılığının yerini hayvan yetiştiriciliği ve çiftçilik aldı.İnsanoğlunun toprağa bağlanışı onu yeni keşiflere yönlendirdi.Önce,güneşte kurutulan çamurun sağlamlığını öğrendi; duvarlar,konutlar yapmaya başladı.Bu devirde kille elle biçim vererek ateşte pişirmek,böylelikle günlük işlerde büyük kolaylık sağlayacak olan çanak çömlek yapmak önemli bir aşamadır.Kişiler ve toplumlara ait mülkiyet kavramı ilk kez bu çağda karşımıza çıkar.Bu çağla birlikte din anlayışı da değişiklik gösterir. Eskitaş insanının av için yaptığı büyü,bu çağda yerini güneş,yağmur ve bereket tanrılarına bırakmıştır.Bu dönem Seramiksiz ve Seramikli Neolitik Dönem olmak üzere ikiye ayrılıyordu.
Asya’da neolitik çağ M.Ö. 5000’den 3000’ün sonuna kadar sürmüştür.Avrupa kavimleri de avcı olup Mezolitik Çağ’a ancak ulaştıkları zamanlarda Ön Asya’da tarım ve hayvancılık en verimli zamanlarına ulaşmıştı.Neolitik devrin kültürü bakır ve bronz çağında da devam etmiştir.
Neolitik devrim ilk kez Yakın Doğuda gerçekleşti.Seramiksiz neolitik dönemin en iyi ve belki de en iyi temsilcileri Güneydoğu bölgemizdeki Çayönü ve Nevala Çori'de saptanmıştır.
Seramiksiz neolitik dönemdeki diğer önemli merkezler şunlardır.
Malatya'nın 40 km kadar doğusunda Fırat kenarındaki Caferhöyük'tür.
Batı'da ise Aşıklıhöyük ve Suberde'dir.
Seramikli Neolitik dönemin en önemli merkezi Konya Ovasında Çumra ilçesi yakınlarındaki Çatalhöyük'tür.Diğer önemli merkez Burdur'un 35km güneybatısındaki Hacılar Höyüğü'dür.
Neolitik dönemle birlikte ilk köy yerleşimleriyle mimarinin varlığından söz etmekteyiz.
Seramiksiz Neolitik dönemde Çayönü Mimarlığının en gelişmiş ve ilgi çekici örnekleri ızgara planlı ve hücre planlı olmak üzere iki ana kümeye ayrılır. Daha erkene ait ızgara planlı yapılar 11* 6.5m boyutlarındadır. Aralarında boşluklar bırakılarak inşa edilmiş olan yapıların tabanları,alttaki taş ızgaraların üstü dallarla örtülüp çamur sıvanarak oluşturulmuştur.Taban altında devamlı bir hava akımı sağlanarak nemin insan üzerindeki olumsuz etkileri önlemeye çalışılmıştır.(3)
Hücre planlı yapılar ayrı ayrı bağımsız birimler halinde inşa olunmuştur.Bu evrede yerleşmenin orta yerinde ilk kent meydanı diyebileceğimiz 45*35m genişliğinde bir alan yer alıyordu.İçinde dikili taşların olduğu bu meydanın çevresini önemli kapılar kuşatıyordu. Bu kapıların en büyüğü 11*10 m boyutlarında ve tabanında beton sertliğinde bir mozaikle kaplanmıştı.(4)
Meydandan uzaklaştıkça evler küçülmekte ve daha yoksul insanların yaşadığı kesimlere varılmaktaydı.Bu bize yerleşmenin düzenli ve önceden tasarlanan bir biçimde kurulduğunu ve bu tasarlamada sosyal farklılaşmanın göz önünde bulundurulduğu dikkati çekmektedir.
Seramikli Neolitik yerleşmelerinden Çatalhöyük'te yerleşim planına bakıldığında, dört-beş ev bir grup oluşturuyor ve bunların arasında tapınak odası bulunuyordu. Tek katlı ve düz damlı konutlar taş ya da ahşap destekli kerpiç duvarlarla birbirine bitişik inşa edilmiştir. Bu konutların aralarında sokak yoktur.Konutların ortasında büyük avlular vardır.
Tapınaklarla konutların planları aynıdır.Her yapı yirmibeş metre kare genişliğinde dikdörtgen bir ana oda ile dar birkaç depodan oluşur.Kapıları olmayan bu konutlara damlardaki açıklıktan ahşap merdivenle girilir.Duvarların üst kısmında,çatıya yakın yerlerde odaya hava ve ışık sağlamak için küçük pencereler bulunur.
Hacılar yerleşim birimindeki evler çatalhöyük’ten daha büyüktür(10.50*6m).Burada duvarların diri üzerine açılmış kapı belki de bu türün ilk örneğini oluşturmaktadır.(5)
Mekan yaratıcı ve doğa süsleyici sanat bu çağa damgasını vurmuştur. Bu çagda mekan yaratma gücü kaplardaki boşlulkla ve pişmiş topraktan yapılan ölü sandukalarında kendini gösterir Bu dönem seramikleri noktalı ve çizgili olarak iki şekilde süslenmiştir.Neolitik Dönemde el sanatlarına baktığımızda kilden ,taştan kap kaçak ve bileziklerin yanında bol sayıda doğal cam(obsidyen) ,az sayıda çakmaktaşı alet bulunmuştur.Baltalar,hançerler,çekiçler ve bıçaklar kaba yontmalarla değil, ince form vermeyle birlikte fonksiyon ve estetik kaygılarında üzerinde durulmuştur.Bir kanıya göre,neolitik çağda taşların cilalanması,madeni aletlerin parlaklığının taşa yansıtılması düşüncesinden doğduğu sanılmaktadır. Kemik ve boynuz uç yapımında kullanılmıştır.Seramikli neolitik dönemde ortaya çıkan Çatalhöyük Seramikleri daima elle biçimlendirilmiştir.Kalın çeperli,ağır ve basit olan kaplar genellikle tek renkli ve akçılıdır.Boya bezemeye çok az rastlanır.Büyük çanaklar,çeşitli türde kaselerin kapaklarında ahşap kullanılmıştır.Kaşık ve kepçeler kemiktendir.Bitki lifi yün ve hayvan kılından karıştırılarak yapılmış dokumalar,keçe,kürk ve derilerin yanında sepetçiliğin varlığı bilinmektedir.
Neolitik devirde insan için bereket ve üretimin sembolü olan tanrı ana heykellerine rastlanır.İki leoparın oluşturduğu tahta oturan şişman tanrıça yapılanlar içinde en ilginç olanıdır. Bunun dışında tanrı ana heykelleri çıplak ve yatmış-çömelmiş-uzanmış ve doğum yaparken tasvir edilmiştir.Tanrı ana heykeline Akdeniz ve Yakın Doğu ülkelerinde neolitik dönemde rastlanmıştır. Bu durum tanrıçanın büyük kitlelere egemen olduğunu gösterir.Hitit'ten Roma çağı bitimine kadar rastlayacağımız Kybele adlı tanrıçanın bu ilk şekli M.Ö. 7000'te orta Anadolu’nun güney bölgelerinde neolitik devirde ortaya çıkmıştır.
Neolitik Devirde patlayan Hasan dağı çevresinde resmedilen çatalhöyük kasabası tarihin bilinen en eski manzara resmi olması bakımından önemlidir.Çatalhöyük'te sayıları 63'ü bulan tapınaklarda duvar resimleri ve kabartmalarla karşılaşıyoruz.Kırmızı,sarı,yeşil,siyah boyalarla yapılmış duvar resimlerinde dans eden avcılar,ellerini havaya kaldırmış insanlar,kafası kopuk insanlara saldıran akbabalar,boğa tasvirleri ve lav püskürten Hasan Dağı önündeki Çatalhöyük kasabası gibi ilginç konularla karşılaşılır.
Neolitik Çağına özgü bir olgu olarak mezar yapıtları karşımıza çıkar.Önceleri pişirilmiş topraktan yapılırken zamanla toprağın yerini taş almıştır. Taştan oyularak hazırlanmaya başlanmıştır.Bu taştan sandukalara sarkofaj yada lahit denmiştir. Zamanla bu sarkofajlar büyümüş ve oda halini almıştır.İri taşlardan ve tek parça bir çatı taşından yapılan bu mezar odaları dolmenlerdir.(Dol=masa, Men=taş)
2-4m yükseklikte 4 metre karelik bir odadan oluşur.Tek dolmenler önemli kişilere mahsus mezar yapılarıdır.Mütemadi olanları ise halka ait genel mezarlar niteliğindedir.Bunlar yan yana dizilmiş dolmenlerden oluşmuştur.Uzunlukları bazen 25 m’yi bulmaktadır.
Menhirler (Men=taş, hir=direk) hangi amaçla dikildiği belli olmayan yontulmuş taşların dikine konulmasıyla meydana gelmiş mezar anıtlarına diğer bir örnektir.Özellikle Britanya da bu tarz anıtların 4,25m kalınlığında 19-20.50m yüksekliğinde 260 ton ağırlığında olanları vardır.Dev hassa boyutlarından bu dikilitaşların anıtsal bir anlam taşıdıklarını çıkarabiliriz.Tarihte menhirler dikilitaşların ve kolonların başlangıcı sayılmaktadır.
Avrupa’da birer toprak tepeden oluşmuş Tümülüs mezar yapılarına rastlanır.Orta Asya’da ise bu yapılar Kurgan adını almaktadır.Mısır ve Etrüsteki mozolelerin aslı sayılan tümülüsler Avrupa’ya Keltler vasıtasıyla gelmiştir.Tümülüsler dolmenli galerilerin üzerlerinin toprak yığınıyla örtülmesiyle meydana gelmiştir.Kısaca dolmenin anıtlaşmış şekli ifadesini Tümülüs için kullanabiliriz.Planları yuvarlak olup,dıştan konik veya çan biçimlidir.Dip genişliği 200 m’dir.
Neolitik devirde güneş kültü önem kazanmaya başlayınca insanlığın ilk din evi olan, toplantı yeri olarakta işlev gören, yuvarlak şekilde sıra ile dizilmiş menhirlerden oluşmuş taş anıtlar Kromlek diye adlandırılır.Fransa,Britanya,İsviçre ve Danimarka civarlarında rastlanan kromleklerin 50-60m çapında olanları vardır.EN ünlüsü İngiltere’de Salisbury yakınlarında ki Stongehenge’dir.Bunun çapı 32.50’dir.Yüksekliği ise 6.70m ‘dir.Bu taş anıt neolitik devir ile Bronz çağ arasına yani M.Ö. 2000’nin başlangıcına aittir.Bu yapıda hava olaylarının durumuna göre kurban kesilirdi.Örneğin, güneş çıkmadığı zamanlarda kötülük yaptıklarına inanırlardı,affedilmeleri için kurban kesilirdi.

KALKOLİTİK DEVİR M.Ö. 5500-3000
İ.Ö. 5 bin yılın ikinci yarısına tarihlenen bu devirde bakır aletler taşın yerini almıştır.Erken,orta ve geç olmak üzere üç evreye ayrılır.
Kalkolitik dönemde Hacılar,Beycesultan,Kuruçay,Can Hasan,Tülintepe,Mersin-Yümlük Tepe önemli yerleşim merkezleri arasında yer alır.
Konya Ovası ve Göller Yöresi Neolitik kültürlere son veren büyük bir yangından sonra ilerici üretici dönemde de denen kalkolitik dönemde mimarlık açısından Can Hasan Höyüğü önemli bir yerleşmedir.Bu höyükte büyük bina külliyeleri ile 2m kalınlığında kerpiç duvarlı,dikdörtgen yada kare planlı evler saptanmıştır.Kapısı olmayan bu evlere Neolitik çağda çatalhöyük'te olduğu gibi tavandan ahşap merdivenle girilip çıkılır.
Diğer önemli bir merkez Doğu Anadolu’daki 180 kişilik nüfusuyla 35 hanelik köy olduğu varsayılan Tülintepedir.Dışa karşı korunma önlemine gerek duyulmayan köyün kerpiç duvarlı ve dörtgen planlı yapıları iki odalı ya da çok odalıydılar.Yapı birimleri kimi kesimlerde yoğunlaşarak mahalleler oluşturmuştur.Tülintepe kalkolitik dönem boyunca Mezopotamya ve Kuzey Suriye'nin Halaf ve Obeyn kültürlerinin etkisindeydi.
Geç kalkolitik yerleşmelerinden en önemlisi Denizli'nin Çivril ilçesi yakınlarındaki Beycesultandır. Geç Kalkolitik Dönemdeki Diğer önemli merkez Aphrodisiastır.Bu iki merkeze Boğazlar üzerinden gelen bir takım göçmenler yerleşti.Bu yeni halk göçebe değildi.Ziraatı,hayvancılığı ve dokumacılığı biliyorlardı..Kerpiçten yapılmış dikdörtgen planlı,tek odalı ve düz damlı evlerde yaşıyorlardı.Zaman zaman sundurmalı kapılarla avlulara açılan bu evlerde ocaklar, ambarlar,bazen de sekilere yer verilmiştir.
Erken kalkolitik dönemde seramiklerde en belirgin özellikle geometrik ve fantastik motiflerle son derece ustaca bezenmiş olmalarıdır.
Hacılar da bulunan boyalı kaplarda aynı biçimleri yineleyen eşit oranda boyalı ve tek renkli olmaları dikkat çeker.Açık zeminin üzerine koyu kırmızı ya da kahverengiyle yapılmış bezemeler içeren boyalı tür yalnızca Anadolu’nun değil,tüm Yakın Doğu ve Ege dünyasının en özgün seramikleri arasındadır.
Geç Kalkolitik Dönem seramiklerinde önceki dönemin özenli ve ince boyalı kaplarına kıyasla belirgin bir farklılaşma oluşur. Seramikte siyah zemin üzerine beyaz boya ile yapılmış koşut çizgilerden oluşan bezemeler dikkat çekicidir.(6)Bu seramik türüne Sisam,İstanköy ve Limni adalarında,güneydoğuda Can Hasan ve Mersin-Yümlüktepe’de rastlanmıştır.
İkiztepe göçlerle nüfusun artığı geç kalkolitik dönemde önemli bir merkezdir.Bu yerleşim bölgesindeki seramikler koyu gri renkteki zemin üzerine beyaz boya ile yapılmış geometrik süsler ve kazıma motiflerin içine beyaz macun doldurularak(enkrüstasyon) bezenmiştir.
Geç Kalkolitik Dönemin sonlarına doğru Suriye ve Mezopotamya’dan alınan çömlekçi çarkının kullanıma girmesi seramikte önemli gelişmelerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Güney etkili açık renk seramiğin yanında,bölgenin koyu yüzlü açkılı,el yapımı kaba kapları da oldukça yoğun olarak kullanılmıştır.
Kalkolitik Dönemin sonlarına doğru stilize gövdeli,mermerden bir idol türü bir sonraki Tunç Çağının soyut figürlerine geçişi belirlemesi açısından dikkat çekicidir.

TUNÇ ÇAĞI M.Ö. 3000 – 1200
Bu yeni dönem,önceki çağların tarım,dokumacılık,çömlekçilik vb. buluşlarına, daha etkili silahların üretilmesini,daha ince süs eşyalarının yapılmasını olanaklı kılan %90 bakır ve %10 kalay alaşımını yani tuncu kullanmasından dolayı bu çağ Tunç Çağı olarak adlandırılır.Tunç Çağı İlk,Orta ve olmak üzere üç evreye ayrılır. Kalkolitik Dönemle başlayan göçlerle nüfuzdaki artış sosyal-siyasal açıdan değişiklerin ortaya çıkmasına neden oldu.Aşağı Mezopotamya ve güneybatı İran’da Sümer ve Elam gibi devletler belirmeye başladı.Tunç çağında Anadolu’da yaşayan en büyü devlet Hititlerdi. Yavaş yavaş oluşan bu gelişmelerin sonunda yazının( M.Ö. 4 bin yıl önce) keşfi izledi. Yazıyla birlikte hammaddelere duyulan gereksinimle ticaret dışa açılamayan kültür geleneğine son verdi.Ülkelerin birbirleriyle olan ilişkileri güçlenerek yepyeni bir döneme girildi.
Bu dönemde de Beycesultan, İkiztepe ve Aphrodisias yerleşim merkezlerinin devamını görüyoruz. Bu yerleşim merkezlerinin dışında en önemli merkezlerden biri Troia’dır(9 kattan oluşur.)Yozgat yakınlarındaki Alişar, Eskişehir ovasındaki Demircihöyük, Çorum yakınındaki Alacahöyük ve Kayseri yakınlarındaki Kültepe dönemin önemli merkezleri arasındadır.
Anadolu’nun diğer bölgelerinden farklı bir gelişim izleyen Doğu Anadolu’da Tunç Çağlarının başında Kuzey Suriye ve Mezopotamya etkisi altındaydı.Taş temel üzerine kerpiç duvarlı,tek bazen de çift odalı evlerde yaşayan bu halkın geçiminde avcılığın önemli bir yeri vardı.
Troia yerleşim biriminde Heinrich Schliemann tarafından19 yy. başlatılan kazılarla Anadolu’da ilk kazı çalışmaları başlamıştır.Troia da merkezde krali yapılar ve bunun etrafında daha küçük yapılar ve bu yapıları çevreleyen korunaklı sur duvarlarından oluşmaktaydı.Merkezde bulunan ve megaron denilen yani kare ya da dikdörtgen olabilen bir iç mekan ile bir ön dehlize sahip,ikisi arasında bir kapının yer aldığı,içinde bir ocak bulunan yapılar Ege mimarisinin ana mimari planının en eski örnekleridir.Surlar kulelerle desteklenmiş ve girişler anıtsal kapılardan olmaktadır.
Bu dönemde Beycesultan’da Troia gibi, sur niteliğinde bir duvarla çevriliydi.Bu duvar içindeki, taş temel üzerine kerpiç duvarlı,megaron türündeki yapı kalıntıları geç kalkolitik dönem’dekilerin bir devamıdır.
Dönemin çarpıcı yerel özelliklerinden biri küçük ev sunaklarıdır.Genellikle kutsal alanların ortasında yer alan bu sunakların gerisinde kerpiçten iki stel yükselir. Bunların arasında sıvı adakları için bir çukurluk,önde ise kilden yapılmış bir çift kutsal boynuz yer alır.Plan açısından evlerden farklı olmayan bu sunaklı mekanlar megoran planlı ve görkemli tapınakların öncüleridir.(7)
Orta Anadolu kültürleriyle Güneydoğu Avrupa kültürleri arasında bir köprü görevi yüklenen Eskişehir ovasındaki Demircihöyük 70 m çapında alçak bir teras duvarıyla kuşatılmış 15-20 kadar evden oluşan küçük bir köy durumundaydı.Evler iki odalıydı ve içlerinde ocağa yer verilmişti.
İlk Troia yerleşmesinde seramiklerde çarkın kullanılmadığı dönemlerde seramiklerin büyük bölümü koyu renkli ve iyi akçılıdır..Koyu zemin üzerine beyaz boya ile yapılmış bezeme oldukça enderdir.Kimi çanaklarda tutanaklar kazınarak insan yüzü biçimine sokulmuştur. İkinci Troia evresinde çömlekçi çarkı ilk kez kullanılmıştır. Dönemin en yaygın ve severek kullanılan seramiği H. Shliemann’ın depas amphikypellon olarak tanımladığı ince ,uzun gövdeli ve çift kuplu kadehlerdir.(8)Çömlekçi çarkının serbestçe kullanımıyla sığ kaselerin diplerinde görülen kırmızı boyalı haç motifi tunç çağının sonlarına ait bir özelliktir.
Tunç çağında Alişar 3 yada Kappadokia boyaları denen seramikler ilgi çekicidir.Alişar, Kültepe ve Alacahöyük’te rastlanan bu seramikler el yapımıdır.Devetüyü renkte akçılı zemine koyu kahve yada siyah boya ile yapılmış bezeklerle şenlendirilmiştir.
Tunç çağında mezar armağanları olarak karşımıza çıkan objelerin en ilginç olanı Alacahöyük’te ele geçirilen yanlışlıkla Hitit Güneş Kursuda denen boğalı ve geyikli disklerin oluşturduğu bu eserdeki boğa geyik gibi hayvanlar sonraları Hitit tanrılarının kutsal hayvanları olarak görülecektir.(9)Son derece karmaşık ve gelişkin dövme ve dökme teknikleriyle üretilen bu eser Anadolu halkının M.Ö. 3 bin yılın ikinci yarısı içinde ulaştığı ileri teknoloji en canlı tanığıdır.
Samsun’un Bafra ilçesi yakınlarındaki İkiztepede mezar armağanı olarak ele geçen arsenikli bakır alaşımından yapılmış çok sayıda silah,alet ve takı türleri bağımsız bir madencilik okulunun varlığını gösterir.

DEMİR DEVRİ
M.Ö 1200’den sonra insanlık tarihinin en önemli gelişmelerinden biri olan, doğada az bulunan ve işlenmesi kolay olmayan demirin kullanılmasıdır.Demir ilk olarak Ön Asya’da,Anadolu,Suriye’de ve Mısır’da kullanılmıştır.Hitit imparatorluğunun bu çağ da son bulmasıyla Anadolu irili ufaklı güçler arasında paylaşılmıştır.
Demir madeninin kullanımı M.Ö. 2. bin yılın ikinci yarısından itibaren giderek yaygınlaşmıştır.M.Ö. 9. yüzyılın sonlarına gelindiğinde tüm silahlar ve çoğu aletin yapımında demir üstünlük sağlamıştır.Yazının bulunmasıyla birlikte demir devri son bulmuştur(M.Ö.3200)

Hiç yorum yok: